14 Eylül 2019 Cumartesi

16 Mint Plaza, San Fransisco - 54 Mint Ristorante Italiano

Herkese selamlar. Okulun başlamasına 2 gün kala sizlerle, San Fransisco'nun işlek noktalarında bulduğum mekânlardan birkaç tanesini paylaşmak istiyorum. Bir başlangıç olarak bu mekânların içinde 54 Mint'i gözlerinizin önüne sermeyi uygun gördüm. 54 Mint’in işlek noktalardan biri içerisinde bulunmasının temel nedeni, Union Square ile dip dibe olması. Doğal olarak bu faktör, insana burayı daha da çekici kılıyor.

Ben buraya, yanlış hatırlamıyorsam, Las Vegas'tan San Fransisco'ya yaklaşık 10 saatlik bir araba yolculuğundan sonra ilk gün yani bir pazar akşamı, yorgun argın biçimde geldim. Pazar akşamı olmasından dolayı biraz kalabalıktı, içeri girdiğimizde bize yoğunluktan dolayı 15-20 dakika beklememiz gerektiğini söylediler. Bu sırada oradaki garsonlar size menü veriyor ve menüyü inceleme fırsatı yakalıyorsunuz. Menüde genel olarak makarna ve et kısmı dikkatinizi çekiyor lakin pizza gibi klasik bir İtalyan seçeneği es geçilmiş. Neden öyle olduğunu çok sorgulamadım çünkü o gün makarna yemek zaten bana daha cazip bir opsiyon olarak görünüyordu...

Çok fazla vakit geçmeden ve canımız sıkılmadan, restorandaki garson bize alt katta büyük, oval bir masaya kadar eşlik etti. Masaya doğru ilerlerken yanımızda Fransız, 4 kişilik bir aile de vardı. Oval masanın bir ucunda biz, bir ucunda onlar oturdu. Yani bir bakıma, masayı paylaştık diyebiliriz.

Şimdi masaya oturduktan sonrasını anlatmaya başlamadan sizlere bir adamı tanıtacağım. Kendisi Adriano Pelusi. Adriano, Chieti'den (Chieti, Roma'nın doğu tarafında kalan bir şehir.) eşi ve çocuklarıyla birlikte San Fransisco'ya gelmiş, has İtalyan bir kişi. Kendisini sadece bir garson olarak tanımlamanızı istemem çünkü Adriano sadece bir garson değil. Adriano’yu, garson olmasının ötesinde, buranın eğlenceli ve şov adamı olarak tanımlamak mümkün.

Masaya oturduğumuz an, Adriano bizim başımızda belirdi ve bize kendisini tanıttı. Pek çok İtalyan restoranında olduğu gibi, kullandıkları malzemelerin çoğunu İtalya'dan getirmeye özen gösterdiklerini de belirtti. Kendisiyle biraz sohbet muhabbet ettik. Aynı zamanda biz de Türkiye'den geldiğimiz için zeytinyağının iki kültür için de ne kadar önemli bir yeri olduğu üzerinde de durduk :)

En sonunda Bucatini all'Amatricana ve Tonnarelli Cacio e Pepe söyledik. Makarna fiyatları 20 dolar bandında, San Fransisco için averaj fiyatlar denebilir çünkü SF, Amerika'nın en pahalı şehri! Bu arada ilk başta yazdığımı spagetti, diğerini de kremalı makarna olarak düşünebilirsiniz.

Yemekler bittiğinde Adriano beni Facebook'tan arkadaş ekledi ve bir sonraki gelişim için benden bir Panna Cotta sözü aldı :) Panna Cotta, Adriano'nun spesiyaliymiş.

Belki şahane ya da 10’da 10’luk bir yemek yemedim ama 54 Mint'in, bu şehirde oturan bir insanın gelmesi gereken restoranlar listesinde olması gerektiğini düşünüyorum. Buraya puanım 7.5/10.

Afiyet olsun!

imla: Birce




18 Ağustos 2019 Pazar

Paradise, Las Vegas - Gordon Ramsay Burger

Selamlar. Ağustos ayının ilk iki haftası Amerika'nın batı yakasındaydım. Bu iki haftada birçok mekan gezdim ve pek çok insanla tanıştım. Gezdiğim ve yazmaya değer bulduğum mekânları, bildiğiniz üzere sizlerle paylaşıyorum. Bugün de benim için bu klasmana giren bir mekânı sizlerin önüne sereceğim ve sizle ben iki müşteri olarak bu mekânı birlikte değerlendireceğiz. İsterseniz başlayalım...

Las Vegas; benim, küçüklüğümden beri merak ettiğim bir şehirdi. Hatta blogda biraz geriye giderseniz burayı içeren 1-2 tane gönderimi görmeniz bile mümkün. Buranın tanımını yalnızca bir şehir olmasına sığdırmak yanlış olur çünkü kanımca burası bir şehir değil, kurgulanmış ve “enteresan” bir yer. Kimine göre bir ütopya, kimine göre bir distopya; ortası yok. Genel olarak insanlar burayı “Günahlar Şehri” olarak tanımlıyor ve yanılmıyorlar da.

Asıl konumuza geri dönersek Gordon Ramsay'yi herhâlde yemek konusuna biraz ilgisi olup da duymayan az kişi vardır. Kendisi dünyanın en tanınmış ve en iyi şeflerinden biri, ayrıca Las Vegas Bulvarı üstünde 5 tane mekânı mevcut! Bu, yüksek bir rakam.

Hell's Kitchen, bu yerlerden en ünlüsü ama ben işleri biraz daha zorlayıp bu adamın “Gordon Ramsay Burger” adlı mekânına gittim çünkü Hell's Kitchen'ın aksine bu mekânda ciddi uzun bir kuyruk vardı. Kuyruğu, işletme ikiye ayırımış: tek ya da 2 kişi olanlar ve 2 kişiden fazla olan gruplar. 2 kişi olduğunuz takdirde belli bir sıra var, orada sıranın en başına gelmeyi bekleyeceksiniz. Eğer olur da bir grup olarak gelirseniz sizden bir isim alıp bunu sisteme geçiriyorlar, 1-1.5 saat sonra tekrar uğrayıp sistemdeki sıranızı kontrole gelmenizi istiyorlar. Sistemde de üst sıralarda olduğunuz zaman sizi içeri alıyorlar.

Şimdi yukarıda bahsettiğim gibi biz sizinle beraber iki müşteri olduğumuz için sıraya geçip içeri girmeyi bekliyoruz. Bekledik ve girdik içeri. Bizi bir masaya aldılar ve iki tane menüyü elimize tutuşturdular. Biz menüye bakıyoruz ve kesinlikle çok düşünmüyoruz çünkü burada istememiz gereken iki hamburger var. Birincisi Hell's Kitchen Burger, ikincisi ise Hog Burger!

Hell's Kitchen Burger'ın içinde asadero peyniri (Takolarda kullanılan bir Meksika peyniri diyebilirsiniz.), kavrulmuş jalapeno biberi, avokado, domates ve jalapeno aioli denilen beyaz bir sos mevcut.

Hog Burger'da ise mangalitsa domuzu eti, mangalitsa domuzu bacon’ı, normal domuz eti, beyaz çedar, turşu, kızartılmış soğan ve lahana salatası mevcut. Günahlar Şehri olduğu için biz de burada biraz asimile olduk, kusura bakmayın :)

Amerika'da garsonlar için içecek konusu çok kritik. Eğer bir mekâna girdiğinizde yemeğin yanına içecek istemezseniz size “Yazık, sakat galiba!” bakışı atıyorlar. Bu bakışın temeli, muhtemelen içeceklerin yazılan hesap için “easy money” olarak görülmesi ve bolca yenilenme kapasitesi olmasına bağlı. Neyse.

Hamburgerleri söylüyoruz. İçecekleri de hamburgerlerle beraber getirmelerini ekliyoruz. Hamburgerleri ikiye bölmelerini istediğimizi de belirtiyoruz ki ikimiz de her ikisinden yiyebilelim ancak garson, Hog Burger'ı kesemeyeceklerini söylüyor. Biz de burada "Okay." diyoruz.

Maalesef bu iki hamburgeri bekleyeceğiz biraz, çok hızlı gelmeyecek. Bekletilmeyi sevmediğimiz için burada bahşişten biraz kısma lüksüne sahibiz. Hamburgerler geldiği zaman ikimiz de birbirimize bakıyoruz ve aman ya Rabbi bakışı atıyoruz. Bu bakışı atmamızın sebebi, hamburgerlerin inanılmaz gözükmeleri ve çok büyük olmaları. Özellikle Hog Burger’ın sırf saf etten oluşmuş bir gökdelen gibi bize bakması, bizim attığımız bu bakışın temelinde yatan ana neden.

Hog Burger açık ara benim favorim oldu. Hayatımda yediğim en iyi hamburgerdi, buradan da mekân şeflerine selam olsun. Hell's Kitchen Burger biraz daha az ”juicy” ama Hog Burger'dan eksik kalan bir tarafı yok, onun da inanılmaz bir lezzeti var.

Hamburgerleri yedik, ikimiz de doyduk, oturuyoruz. Bi’ baktık, çat garson hesabımızı getirmiş. Amerika’daki garsonlar hesap getirme işini bir hayli seviyor :) Biz hesaba bakıyoruz, altta bir ibare gözümüze çarpıyor. “Suggested Tips” başlığı altında toplam hesabın  %15 - %25 gibi bir payını bahşiş olarak vermemiz “öneriliyor”. Bu aslında genel olarak her Amerikan restoranı için geçerli bir durum yani sadece buraya özel değil, yanlış anlaşılmasın.

Bu ülkedeki restoranların bazı yazılı olmayan kuralları vardır ve bu listede ilk başta şu kural gelir: "Garsonlar yüksek bahşiş bırakanı değil, hiç bahşiş bırakmayanı hatırlar." Bunun bilincinde olan tipik bir Amerikalı müşteri, garsonun servisine bakmaksızın çıkarır koyar bahşişini kafadan.

Burada oturan biz, yabancı iki müşteri olarak bunu göz ardı edemeyiz. Kimse kusura bakmasın deyip hesabımızı ödüyoruz. Belki biraz bahşiş de kopar gönlümüzden, o anki havamıza bağlı :)

Bu maceranın da böylece sonuna geldik. Bu gönderimde biraz daha interaktif bir yazı yazdığımın farkındayım. Neden böyle oldu ben de bilmiyorum. Güzel geri dönüşler alırsam, belki bu formatta yazmaya devam ederim.

Sonuç olarak Vegas'ta olan Vegas'ta kalmadı, bakın sizinle de paylaşıyorum :)

Afiyet olsun!

8.5/10

Not: Bu yazımda yapıcı yorumlarıyla katkısını sağlayan Benur'a ve imla, noktalama işaretleri, anlatım bozuklukları ile ilgili sorunlarımı düzelten Birce'ye sonsuz teşekkürler...



18 Ocak 2019 Cuma

Ataşehir, İstanbul - Tatar Salim

Tekrardan selamlar, bu yazımda sizlerle Tatar Salim deneyimimden biraz bahsedeceğim.

İlk olarak Tatar Salim, döner lezzeti ve mekan tarihçesi doğru orantısını yıkan bir lokanta. İlk kez kapılarını bizlere 2014 yılında açmıştır. Kanımca, İstanbul içersinde hakkıyla döner yapan en iyi lokantalardan biri, liderliği Bayramoğlu Döner, Celal Usta, Ahmet Usta gibi usta mekanlarla paylaşır. Buranın döneri meşe odunu ateşinde yapılıyor ve lavaşlar kendileri tarafından harika bir şekilde hazırlanıyor. Bu işin sırrı zaten bu ikiliden geliyor. Lezzetli bir döner için dönerin iyi marine edilmiş olması şart. Ayrıca döner, odun ateşinde yapılması lazım. Ne çok yağlı döner, ne de çok yağsız döner... Bu üçlüyü tutturan başarılı döneri yapmış olur.

Kaliteli döneri yukarda belirttiğime göre, yardımcılarının da lafını edemeden geçemeyeceğim. Başta gelen salata başarılı. Ayran efsane. Patatesler Lamb Weston'dan. Lamb Weston, Türkiye'de çok sık gördüğümüz markalardan biri değil bu yüzden bu mekana karşı olan ilgimi ister istemez artırdı. Tatlılar, dönerle eş değer lezzetteler. Buraya gelirseniz tatlı yemeden ayrılmayın. Bol fıstıklı sütlaç ve Gaziantep Koçak'tan gelen havuç dilimi... İnanılmaz. Akşam saatleri eğer gelirseniz havuç dilim kalmayabilir çünkü Gaziantep'ten sınırlı sayıda getiriliyor. Bunları göz önünde bulundurduğunuzda takdir edersiniz ki çoğu şey en ince detayına kadar düşünülmüş.

Servis çok iyi ve hızlı, garsonlar sorularınızı yanıtlamaktan sıkılmıyorlar. Bunun dışında size tavsiyem yemek saatleri değil de biraz daha ara saatleri tercih etmeniz (2-4 arası gibi olabilir). Sıra bekleme sürenizi en aza indirgeme bakımından bu sizin için bir artı olacaktır. Mekan ayrıca biraz içerde ara sokak tarzı bir yerde kalıyor ama vale ücretsiz! Bu yüzden park konusunda bir sıkıntınız olmasın. Fiyat kalite parametresinde fiyatlar gayet makul, hadi olmadı bir tık yukarda diyebilirsiniz. Buraya puanım 8.25/10.

Afiyet olsun.

Artılar
  1. Döner
  2. Gaziantep Koçak, Lamb Weston
  3. Ayran
  4. Sütlaç
  5. Salata
  6. Servis
  7. Otopark
  8. Kolay ulaşım

Eksiler
  1. Bazı oturma yerleri ve sıkışıklık (ortak masalar)
  2. Porsiyon




11 Ocak 2019 Cuma

Sapanca, Sakarya - Çiftlik

Herkese selam, geceleri acıkınca ara sıra blogum aklıma geliyor ve ben de bir hevesle yazmaya oturuyorum ama genelde yazmıyorum (farketmiş olduğunuz üzere son gönderim haziran ayına ait...) Bu harika geri dönüşü neye borçluyuz ben de bilmiyorum, zaten çok fazla geri dönüş yaşanıyor asıl mesele frekansı tutturabilmek. Yanlışsam düzeltin lütfen...

Finallerim, derslerim ve zamanımı alan diğer işler (kısmen) bitmiş olduğuna göre. Gönül rahatlığıyla oturup yazımı yazabilirim.

Bugün sizlerle, 2018in son pazarı gittiğim bir mekanı inceleyeceğiz. Mekanımız, başlıkta da belirttiğim üzere Sapanca'da yer alıyor. Eğer Sapanca çevresindeyseniz ve kahvaltı etmek istiyorsanız buraya gelebilirsiniz. Benim açıkçası çok alışık olmadığım bir serpme kahvaltıydı, kötü müydü? Hayır. Güzel miydi? Belki... Lezzetten bağımsız beni burda asıl kendine çeken şey, kendisine özgün bir atmosferi ve dekorasyonu olmasıydı. İlk olarak ben buraya kışın gittiğim için dışarda oturma şansı yakalayamadım. Yazın giderseniz dışarısı bir 'ayrı' olur diye düşünüyorum zira dışardaki nazar boncuklu ağaç ve diğer düzenlemeler gözüme biraz daha hoş geldi diyebilirim. İçerisi, tam olarak bir avcı evi havasında. Arka taraflara doğru bir şömine var, kışın giderseniz orda oturmanızı tavsiye ederim. Şömine çevresinde bir tüfek, hayvan postu vb. bulunuyor. Enteresan... Aynı zamanda içerideki fotoğraflara bi göz gezdirirseniz burasının aslında bir Çerkes restoranı olduğunu anlarsınız (aslında girişteki tabelada restoran ismi altında Çerkes restoranı olduğu yazıyor ben sadece sonra farkettim bu kısmı atlayabiliriz). Kahvaltıya gelirsek, bence yetersizdi. Beni ciddi anlamda doyuracak bir şey gelmedi ama çok da büyük bir hayal kırıklığına uğramadım. Uzun lafın kısası mekan güzel ve otantik ama 'gerçek' kahvaltıcıların tatmin olacağı bir yer değil. İşin en alengirli kısmı olan fiyatlara gelirsek, işte burda biraz hayal kırıklığına uğradım. Bunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Buraya puanım 6.75/10.

Afiyet olsun.

Artılar
  1. Harika bir atmosfer.
  2. Çok güzel bir bahçe.

Eksiler
  1. Pahalı
  2. Yetersiz kahvaltı
  3. Park yeri